26 Kasım 2007 Pazartesi

iletişim

Bir semineri daha sizlerle paylaşmak üzere oturdum klavyenin başına. Bu seferki gerçekten çok etkileyici idi. Bunun sebebi “iletişim” gibi bir konuyu insanın özelliklerine, beyin yapısına inecek kadar temel bir şekilde ele alması ve tabii ki eğitmenin neşeli atmosfer oluşturmadaki başarısında gizli olsa gerek.


iletişim kurmak amacıyla yola çıktığımızda ifadelerin uzun bir yolculuk yaptıklarını ve yolcuğun her durağında biraz değiştiklerini görüyoruz: vermek istediğimiz mesaj, onu ifade şeklimiz yani söylediğimiz, karşımızdakinin duyduğu ve sonuçta duyduklarından onun çıkardığı mesaj. ilkiyle sonuncusu nedense nadiren birbirini tuturuyor :)

İletişimin temelde 4 yüzü var:

1- İçerik: Kısaca söylediklerimiz, dile getirdiklerimiz. Örneğin, bir adamın eşine “Anahtarlarımı yine nereye kaldırdın?” demesi.
2- Kendini ifade: Verilen bilgi içinde aslında veren kişiye ait ip uçları da bulunmaktadır. Bu örnekte adamın işinin muhtemelen acele olması gibi.
3- İlişki: Gönderici ve alıcı arasındaki ilişki, onların geçmişleri ile ilgili ipuçları taşıyabilir. Bu örnekte “yine” denmesi gibi.
4- Mesaj: Alıcıyı harekete geçirmeyei hedefleyen mesaj. Bu örnekte muhtemel “ Hadi kalk anahtarımı bul yoksa geç kalacağım.” mesajı gibi.
Şimdi belirtmeden geçemeyeceğim örnek eğitmenin seminer notlarından, bana kalırsa bu durumda adama verilecek cevap: “Anahtarlarına sahip çık”tan ibaret. Ama ne muhteşem iletişim örneğiyim :)

Sözlü ve Sözsüz olmak üzere iletişimi ikiye ayırmak mümkün. Birincisi açık, ikincisi beden dili (mimik, bakış, vücudun duruşu) ve mekan içinde bedenin dili (mesafa (mümkünse 90cm-1 metreden yakın olmamalı), mekan içinde hareket) olarak özetlenebilir.

İletişimin %20si içerik, %80 bağlantı/ilişki düzeyinde gerçekleşiyor. Bu %80 mutluk, başarı, hüzün, kızgınlık, kıskançlık, aşk, nefret, şans, korku, ilgi, hasret gibi duygusal öğeleri içeriyor ve aslında her nekadar mantıklı sebeplerle açıklayabilsek de verdiğimiz kararları piramitin tabanını olşturan bu yüzde seksene göre vermekteyiz.

İletişimde ilginç bir istatistik, karşımızdakine ilettiğimiz tüm mesajtan ve söylenenlerden onun algıladıklarından sadece %7si kelimeler, geri kalan %38i ses tonu ve %55 beden dili oluşturuyor! Yani boşuna fazla çene yormamalı, bir bakış yeter :)

Evet arkadaşlar beynimiz negatifi algılamıyor. Mesela eğer size “pembe benekli bir fil düşünmeyin” dersem, beliki ömrü hayatınızda hiç düşünmeyeceğiniz bu imaj bir anda karşınızda hortlar. Aynı şekilde küçük bir duvarın üstüne çıkan çocuğuna “Sakın düşme” diyen anne daha cümlesini bitirir bitirmez çocuk düşer, anne de “ben dememiş miydim?” diye azarlayadurur çocuğu. Neymiş, negatif cümle kurmuyor, negatif düşünmüyormuşuz, eğer gerçekten olmasını istemiyorsak.

Gözler ah o gözler asla yalan söylemez. Nörolojik araştırmalar, yatay ve dikey göz hareketlerinin, beynimizin farklı bölgesel etkinlikleri ile sistematik bir ilişki içerisinde olduğunu kanıtlamış. Bilincimiz, temsil sistemimiz tarafından kodlanan bilgiye erişmeye çalışırken, bilinçdışı kısa göz hareketlerine neden oluyor.

Geçmişimizden bir hatırayı, zihnimizde görsel olarak canlandırırken, gözlerimiz sol–yukarı yönünde bakma, daha önce hiç görmediğimiz bir şeyin görüntüsünü tasarlarken ise, sağ–yukarı bakma eğilimi gösterir. Buna kurguladığımız ve kurgunun bir çeşiti olan yalan söylediğimiz (!) zamanlarda dahil.

Sesler hatırladığımızda, gözler sol–yana doğru bakma, sesler tasarlarken ise, sağ–yana bakma eğilimi gösterir.
Duygu veya hislere erişmeye çalıştığımızda, gözler sağ–aşağıya bakma eğilimi gösterir.
İç diyaloglar esnasında, gözler sol–aşağıya bakma eğilimi gösterir.

Göz bebeklerinin büyümesi ve kişinin odaklanmamış bir şekilde ileriye bakması da zihninde resimler canlandırdığına, yani görsel erişime işarettir.
Önemli not: solaklarda durum tam tersi, masumca hatıralarını anımsamaya çalışan bir sloagi lütfen yalan söylemekle itham etmeyelim :)

Gelelim muhteşem organımıza: BEYIN.

Beyinin sağ ve sol tarafı farklı işlevler görmekte ve çalışma yoğunluklara kişilere göre farklılık gösteriyor. Bunun tespiti kolay, eğer aşağıdaki lekelerin içinde gizli figürleri görebiliyorsanız sağ beyniniz formunda:




İpucu her iki resimde de ortada gayet büyük birer figür var.

Gelelim kadınlarla, erkekler arasındaki farklara. Resimleri inceleyiince siz de net olarak göreceksiniz erkekler de bir iki noktası o da zaman zaman çalışan beyin kadınlarda aralıksız tam kadro mesai yapmakta. Eee gelsin de erkekler çözsün şu kadınları ne mümkün :)

Şaka şaka, erkek okuyuculara biraz takılıyorum hepsi bu.

Duygular:
Erkekte sağ beyinde iki merkez duygular aktif olduğunda harekete geçiyor. Bir kortex dediğimiz ön kısımda diğer iç güdü ve temel verilerin bulunduğu arka kısımda. Aşırı stes altında erkek sadece sol beyini ile veya ağırlıklı olarak sol beyni ile düşünerek duygularına hakim olabiliyor ve daha soğukkanlı davranıyor. Bu nedenle kurtarma ekibi, itfaiye gibi görevlerde çalışan kişiler genelde erkek. Tabii hepsinin istisnaları mevcur. Kadında ise duygular söz konusu alduğunda tüm beyin son derece aktif. Zaten ortalama olarak kadınlarda sol ve sağ beyin arasındaki iletişim erkeklerden %30 daha fazla.


Kelimeler:
Erkekler için kelimelerin gerçek manalrı önemli, bunun nedeni sadece sol tarafta iki merkezden algılamaları. Kadınlar ise kelimelerin gerçek anlamları kadar ve belki de daha fazla duygusal anlamlarına önem vermekteler.


Dil:
Konuşmaya gelince erkeklerde tam bir merkez tespit edilememiş yalnız genel olarak sol taraf aktif, yani yine rasyonal düşünüyorlar ve verilere dayalı, belli bir mantıkla kendilerini ifade ediyor. Dolayısıyla genlde çok fazla konuşmayı tercih etmiyorlar. Kadınlarda ise her iki yarıda birer merkez mevcut, sol taraftaki daha büyük olmakla beraber sağ taraftada bir merkez var. Konuşmalarına mantığın yanında duygu ve yaratıcılıklarını da katıyorlar. Aynı zamanda hem konusma hem de duyma fonksiyonları aktif. Burada hanımlara bir tavsiye: Beyindeki bu farklı çalışma eğiiiminden dolayı beylerin sözünü kesmeyin, bırakın sözlerini söylesinler. Başlarda anlamsız gelse de sonuçta mantık çerçevesinde konuşmalarını tamamlayacaklardır. :)




Tüm bunların yanında kadınlarda erkeksi özellikler bulunabildiği gibi erkeklerde de kadınsı özellikler bulunabiliyor, ki bu çeşitlilik hiçte fena değil. Çünkü kadınsı özellikleri de olan erkekler iletişimde daha başarılı olurken, erkeksi yanları olan kadınlar kariyerlerinde daha hızlı yol alabiliyorlar.

Kariyer ve kadın konusunu fırsat bilip, yine müsadenizle seminerde anatılanların dışına çıkarak kadının kariyerinde başarılı olmasının 3 altın anahtarını vermek istiyorum: Kadın gibi görünmek, erkek gibi davranmak ve köğek gibi çalışmak. Hepsi bu :)

Hiç yorum yok: